KRAL'ın son konseri

5 Ekim 2007 Cuma

Lili Marlene

Bugünlerde bir şarkı durmadan kulaklıgımın ucundan ruhuma sarkıyor.Melodisi sözleri ve ruha bıraktığı izleriyle bir süre daha ruhumu işgal edeceğe benzer
Birinci dünya savaşında,rus cephesinde savaşan bir asker; Hans Leip yazmış bu şiiri...

LİLİ MARLENE

kışlanın önünde büyük bir kapı var
kapının önünde bir fener yanar
o fenerin önünde bir buluşalım her ikimiz
lili lili marlene

fener seni tanırım selvi boyundan
bana göz kırparsın taa uzaklardan
o fenerin önünde bir buluşalım her ikimiz
lili lili marlene

bombalar uçaklar şimdi nerede
sevgilim acaba hangi siperde
o fenerin önünde bir buluşalım her ikimiz
lili lili marlene

senin adımlarını tanır, o zarif yürüyüşünü
her gece yanar o, beni unutmuştur çoktan
ya bana bir şey olursa, o zaman
kim duracak o lambanın altında,
seninle birlikte lili marlene,
seninle birlikte lili marlene?



Savaş varsa,cephedeyseniz,memleketinizden uzakta,tüm sevdikleriniz gözünüzün önünden geçiyorsa ve siz özlemişseniz bir melodi takılır kulagınıza.
O melodinin ahenginde yaşanır özlem.

1938 yılında Hans Leip isimli bu askerin şiirini şarkı haline getirmiş alman besteci Norbert Schultze.

1939 yılında Marlene Dietrich'in sesiyle kaydedilmesiyle beraber şarkı şöhreti yakaladı.

Yıl 1941 olduğunda Almanlar Belgradı işgal etti ve Belgrad radyosu Alman radyosu haline geldi ve yayın ağı avrupa ve akdenizi kapsayacak hale getirildi.
Ve her akşam 21:55'te radyonun yöneticisi teğmen karl-heinz reitgen, afrika korps’da, (kuzey afrikada’ki alman birlikler) çarpışan bir arkadaşı için bu şarkıyı çalmaya başlamış.

Bir alman şarkısı olmasına rağmen cephenin her iki tarafında aynı duygularla ve aynı ilgiyle dinleniyordu.Kuzey afrika’da siperlere gömülüp bütün gün savaşan askerler saat 10’a beş kala ateşi keserler, belgrad radyosunu dinlerlermiş. hatta bir alman askeri anılarında şöyle diyor.
“lale anderson’un sesinden lili marleen radyodan duyuldu. biraz sonra karşı siperden bir ses duyduk. aksanlı bir almanca ile sesleniyordu: ‘radyo’yu biraz açsanıza’!”

İkinci dünya savaşının tüm hızıyla sürdüğü o yıllarda,şarkının sözleri sebebiyle askerlerin moralini bozacağını düşünen Alman propaganda bakanı Goebbels askerlerin savasma motivasyonunu bozuyor diye sarki yasaklanmis ama askerler protestoya baslayinca tekrar yayinlanmaya baslanmis, bunun uzerine alman propaganda bakani goebbels sarkiyi soyleyen lale andersen'i sudan bir sebeple tutuklatmis, fakat binlerce asker hitler'e mektup yazarak kadini serbest biraktirmis.

Cephede,kimbilir hangi şartlarda kimler ne duygularla dinlediler bu şarkıyı.Kışla önündeli lambanın altında son kez gördüğü sevgilsini umutla kaç kadın bekledi.Ayrılıklar ve özlemekler arasında kimbilir kaç gece çöktü insanların üstüne.
Ve kimbilir inssanlar ne zaman öğrenecek savaşın anlamsızlığını...

ve ayrılıklar yaşanmadan kimbilir kaç kişi bilecek sevdiklerinin kıymetini.Ne dersiniz zaman çok geçmeden ve ayrılıklar örtmeden sevgi yolunun üzerini bir telefon kadar,bir nefes kadar yakın ve bir an kadar uzağınızdaki sevdiklerinize sımsıkı sarılmanın ve SENİ SEVİYORUM demenin tamda zamanıdır değilmi?

4 Ekim 2007 Perşembe

Sadece sesimi duydu,gerisi bana kaldı




Sadece sesini duymak istemiştim dedi ve kapattı telefonu...




Saat sabah karşı bişileri bişi geçiyor olmalıydı,benim uykumun en sakin kısmında bir kamyon geçmişti düşlerimin üstünden.Tıpkı birkaç yıl önce kalbimin üstünden geçen tren gibiydi.O zamanda bir yerleri acımıştı kalbimin,

sanki bir parça kopmuş; sonsuza dek kanayacaktı.



Sadece sesimi duymak yetecekti ona,emin olacaktı aklınca iyi olduğumdan.İyi olmam,devam edebilmem ve tek başınada olsa yürüyebilmem ona yetecekti.Kendi tercihim olmayan bir yalnızlıkta teknemin yolalıyor olabilmesi onu rahatlatacaktı.Her sabah beraber kahvaltı ettiğimiz,işe yetişmek için koşturduğumuz,doğacak çocuklarımıza isim biçtiğimiz -doğduklarında
başka başka isimleri tercih ettiğimiz- ve sonra bir gece vakti kaybettiğimiz o eski hayattaki gibi mutlu olacağımı düşünmek yetecekti ona...


Sadece sesini duymak istemiştim dedi ve kapattı telefonu...
Eski hayatlar,eksik hayatlar,yaşanmamışlıklar,yaşanıpta önemsenmeyenler,gidince geliverenler ve geldiklerinde zaten çoktan gitmiş olanlar...Hepsi sıra sıra geçerken gözümün önünden yüzümde ne acı vardı ne öfke.Hiçbirşey...




Ben yine her sabah 6,45 te ayakta olmak zorundayım.sabahın ilk kahvesi dudaklarıma değdiğinde,kulağımda aynı ses yankılanmalı olanca neşesiyle.'Funiculì, Funiculà' Sicilyanın o tatlı neşesi... ve kahvemi ağzımda dolaştırırken içime çektiğim nefes,genzime dolan kahve aroması...arabada çalan müzik,haftasonu gezileri,market listesi,konserler,izlenecek filmler,hep ertelenen işlerhayatın küçük önemsiz hatta kimilerine göre sıkıcı sayılabilecek keyifleri işte bunlar benimle,bunları götüremedi benden...


Sadece sesini duymak istemiştim dedi ve kapattı...Yalan,apaçık yalan.Sadece sesimi değil keyfimide duymak istemişti...Keyifli adam her zaman keyiflidir. Üzülebilir,ağlayabilir,kaybettiğini sanabilir.
Ama her kaybettiğinde mutlaka birşeyler kazandığınıda bilir.

Hayatın keyiflerini yakalamak ve o keyifleri küçükte olsa mutlulukla yaşamak....



Ve gitti...Gecenin kimbilir kaçında saat kaçı kaç geçiyordu bilmiyorum. Ama aklımdan yarın sabahın pazar olduğu geçti,evimdeydim işte bir sabah.gülümsedim,sımsıkı büründüm örtüme uykuya daldım....