KRAL'ın son konseri

29 Ocak 2008 Salı

Küp küp doğradım domatesleri

Zeytinyagi ve kekik iki sevgili nasilda bulusuvermislerdi kipkirmizi domateslerin üzerinde.
Küp küp dogranmis severim ben domatesi,sulari karisirken zeytinyagina kekik kiskanir bu bulusmayi.
Ve soganlar; nasilda senli benli olmuslar sumakla.
Bende senin gibi yapiyorum bu leziz salatayi,herseyiyle ayni.
Ayni manavdan aliyorum malzemeleri ve baharatlar ayni baharatlar.
Biraktigin gibi duruyor mutfakta,porselen baharat takiminda...
Biliyormusun sen gidince hiç dokunmadim ben baharatlara.
Sanki kutsal bir törenin kutsal aksesuarlariydi onlar
ve sadece beraber dokunabilirdik.
Sen ve ben mabedin iki bekçisi...

sonra sen gittin...

bir yildirim gibi düstü kalbime yoklugun.
Hiçbirsey eskisi gibi olmayacakti bana göre.
Aksamlari komsu evler neseli yemek telaslarindayken ben öylece oturuyordum salonda.
Perdeler açik ve sadece televizyonun isigi dansediyordu duvarlarda.

Bir süre böyle geçti günlerim.
O dönem fast fooda alistim.
Bencil hamburgerler ve savruk patates kizartmalari doldu vücuduma.
Hersey degisiyordu,bende degisiyordum.
Artik haftasonlari evde tembel tembel oturuyordum.
Hiçbiryere gitmek gelmiyordu içimden.
Hem sensiz ben nereye gidecektimki.
Hele bazi gunler siparisi getiren çocuktan baskasiyla konusmadigim oluyordu koca günboyunca.
Halbuki ben konusmayi çok severdim,hep ilgini çeken neseli öyküler dökülürdü dudaklarimdan beraber gülerdik.
32 dis saadet derdim ben buna.

Bir sabah aynanin karsisindaydim.
Tipki Elvisin ölmeden önceki son haline benziyordum.
Yere düsen anahtarligimi almak icin egildigimde terler bosaliyordu yüzüme.
Kimbilir kaçinci kez yazikti bana.
Ben bana aciyordum.

Ve sen gitmistin iste,ne olacaktiki ya oturup ölümü bekleyecek gittikçe büyüyen göbegimle dertlesecektim.
Yada ben benim için savasacaktim.

Dengesi bozulan hayatima yönverdim önce.
Daha çok yürüyüs,daha az asansör.
Daha çok sebze daha az ekmek.
Dakik yemek saatleri ve neseli sabah kahvaltilari.
Ve ben sensiz basardim iste.
Senden sonra misafir gelen o ihtisamli göbekte terketti beni.
ve ben artik herseyi benim için yapiyordum iste.
Ama bir türlü dokunamiyordum o baharat takimina.

Sensizde yasanirmis hayat,kesfettim.
Sana sarilmadanda uyunurmus geceleri,kesfettim.
sensizde neseleniyormusum ben,kesfettim.
Sonunda herseyi kesfettikten sonra mutluydum birkez daha.
Sadece bir defa buruldu içim.
Kalbim bogazimda dügümlendi sandim.
Sanki bir anligina dünya durdu,tabiat dondu.
Havada kuslar,pencerede rüzgar hersey durdu.
O yeniden evlenmis dedi bir dostum.
sadece bir anda oldu bitti hersey,hazmettim.
belki sana salakça gelecek ama sadece hadi ya dedim
uzaktan tanidigim birisi evlenmis gibi...

Futboldan konustuk,Fenerbahçe dedim her zaman büyük takim,yener yenilir sporun dogasi bu.
Kurallar böyle.
Kah biz kaldiracagiz kupayi kah siz.
Ama her zaman Fenerbahçe büyük takim
Neden? dedi arkadasim
Çünkü ben Fenerbahçeliyim dedim..

Sonra ne oldu biliyormusun?
Etleri marine ettik dostumla.
Etler istirahat ederken bizde bir 35ligin masum beyazligina gömdük sohbetimizi.
Sen yoktun iste,beyaz peynir dansediyordu damagimda,üstelik baskasinindin artik.
Kaçirdin tüm bu keyifli anlari.
Mangal dem tutarken ben çoktan baharat takimina uzanmistim.
Küp küp dogradim domatesleri.
ve kekik ve sumak ve sogan ve zeytinyagi ve bir çimdik tuz.
Iste saadet budur.
dokunulmaz bir baharat takiminin kutsalliginin bozulmasi serefine kalkti tüm kadehler ve dillerde deividin o golü.
Nasilda yenmistik ama interi,sana inat....

Iyiki var dostlarim ve iyiki varsin Fenerbahçem

28 Aralık 2007 Cuma

arıyorum

Eski şarkılartda nedir bizi çekip duran.Bir melodinin her notasına işleyen derin bir hüzün mü yoksa eski neşeli günlerin tatlı hatıralarımı?Bilinmez...

Bir ümidin peşinde savrulup çöllerde kaybolan mecnunmudur şarkılarda aranan yoksa leylamı bir damla suya hasret gözleri dolup dolup boşalan?

İnsan ruhunun en ıssız köşelerinde bir gece yarısı görülen ateş gibi parlak ve sıcak o duyguyu arıyorum günlerdir.

Kah terkedilmiş virane ahşap evlerle dolu sokaklarda dolaşıyor,kah eski bir resmin
detaylarına dalıyorum.Bazen bir yudum çay burukluğunda düşünüyor,bazen bir şiir mısrasına sığınıyorum.
Arıyorum fakat bulamıyorum..




Giden dönecekse beklemek görevdir.
Ya dönmeyecekse giden?
O halde müebbettir beklemek umutsuz bir yolcu gibi terminallerde dolanan.
Geldiği yeri bilen ama gideceği yönü şaşıran.
Sakin,sessiz ve mütevekkil bir
maceranın ürkek yolcusu...

Nedir sahiden bizi bir melodiyle zaman ötesine tasıyan.
Ruhumuzu asıp bir notanın köşesine tutup tutup bırakan yükseklerden yerlere...

ah mine'l-aşk ve hâlâtihî ahraka kalbî bi harârâtihî...

Şeyh galip böyle özetlemiş macerasını;ah aşktan;ona ait hallerden kalbimi yaktı.

Bir yanma halidir öyleyse aşk,tutuşşup ansızın hiç sönmeden sonsuza dek yanmak.
Her feryatta biraz daha kor,her korda biraz daha aşk...
Bir acı çekme hali öyleyse ve bu acıdan keyif alma durumumu acaba?
Bilmiyorum,bilemiyorumSessiz sakin ve mütevekkil,pikapta dalan müziğe dalıyorum.
Bir buruk tad dudağımda,ve buruk bir his kalbimde...

ah mine'l-aşk ve hâlâtihî ahraka kalbî bi harârâtihî..

7 Aralık 2007 Cuma

GECE

Bir yüzü karanlıktı gecenin
Öbür yüzü sen..
Seni ne çok özledim bir bilsen.
Gökte ay yükselirken,
Ve yakamozlar geceyi çizerken
Bir denizyıldızının gözyaşı gibi
Sessiz ve içten
Ne çok özledim bir bilsen....

7 Kasım 2007 Çarşamba

Sıcak sımsıcak bir keyif...


Kış mevsimi geldi.Soğuk yavaş yavaş egemen olmaya basladı.bütün bir yaz guneş
ışığına esir olan bedenlerimiz şimdi kalın giysilerin hükmü altına girdi.Elbette
yaz sıcağının egemen oldugu o günlerde soğuk içeceklerle bümnyemizi serinletmeye
çalıştık.Buzlu içeceklerin o tatlı serinliği altında ferahladık.
Ama yaz bitti...
Şimdi sıcak içecek zamanıdır diyerek
sizlerle keyifli bir içecek tarifi paylaşmak isterim.
Bu aralar benim favori içeceklerim olan bu sıcak içeceklerden birisi olan sıcak çikolatayı şık bir fincan içerisinde yudumlarken bir parça keyif hissederseniz,keyifli adam amacına ulamış demektir.
Unutmayın keyifler paylaştıkça çoğalır...

Sıcak çikolata.

Malzemeler: 3 çay fincanı ya da 2 kupa için,

1 su bardağı(250 ml.) süt kreması
120 gr. bitter çikolata
1 su bardağı (250 ml.) sıcak süt
1 yemek kaşığı kakao
yarım tatlı kaşığı toz karabiber (opsiyonel ama bu soğuk günlerde verdiği baharat
aroma tadı ile sıcacık tutacaktır içinizi)

tarif:

Kremayı küçük bir sos tenceresine boşaltın ve baloncuklar çıkana kadar, orta
ateşte pişirin.Çikolataları küçük parçalara bölün. Kremanın içine ekleyin. Tel
spatulayla eriyene kadar bir kaç dakika karıştırın.Kaynar sütü ve kakaoyu ilave edin. 5 dakika kadar hepsini kaynatın. Tencereyi ocaktan alın. Karabiberi ekleyin ve karıştırın. Bardaklara paylaştırıp servis yapın.

5 Ekim 2007 Cuma

Lili Marlene

Bugünlerde bir şarkı durmadan kulaklıgımın ucundan ruhuma sarkıyor.Melodisi sözleri ve ruha bıraktığı izleriyle bir süre daha ruhumu işgal edeceğe benzer
Birinci dünya savaşında,rus cephesinde savaşan bir asker; Hans Leip yazmış bu şiiri...

LİLİ MARLENE

kışlanın önünde büyük bir kapı var
kapının önünde bir fener yanar
o fenerin önünde bir buluşalım her ikimiz
lili lili marlene

fener seni tanırım selvi boyundan
bana göz kırparsın taa uzaklardan
o fenerin önünde bir buluşalım her ikimiz
lili lili marlene

bombalar uçaklar şimdi nerede
sevgilim acaba hangi siperde
o fenerin önünde bir buluşalım her ikimiz
lili lili marlene

senin adımlarını tanır, o zarif yürüyüşünü
her gece yanar o, beni unutmuştur çoktan
ya bana bir şey olursa, o zaman
kim duracak o lambanın altında,
seninle birlikte lili marlene,
seninle birlikte lili marlene?



Savaş varsa,cephedeyseniz,memleketinizden uzakta,tüm sevdikleriniz gözünüzün önünden geçiyorsa ve siz özlemişseniz bir melodi takılır kulagınıza.
O melodinin ahenginde yaşanır özlem.

1938 yılında Hans Leip isimli bu askerin şiirini şarkı haline getirmiş alman besteci Norbert Schultze.

1939 yılında Marlene Dietrich'in sesiyle kaydedilmesiyle beraber şarkı şöhreti yakaladı.

Yıl 1941 olduğunda Almanlar Belgradı işgal etti ve Belgrad radyosu Alman radyosu haline geldi ve yayın ağı avrupa ve akdenizi kapsayacak hale getirildi.
Ve her akşam 21:55'te radyonun yöneticisi teğmen karl-heinz reitgen, afrika korps’da, (kuzey afrikada’ki alman birlikler) çarpışan bir arkadaşı için bu şarkıyı çalmaya başlamış.

Bir alman şarkısı olmasına rağmen cephenin her iki tarafında aynı duygularla ve aynı ilgiyle dinleniyordu.Kuzey afrika’da siperlere gömülüp bütün gün savaşan askerler saat 10’a beş kala ateşi keserler, belgrad radyosunu dinlerlermiş. hatta bir alman askeri anılarında şöyle diyor.
“lale anderson’un sesinden lili marleen radyodan duyuldu. biraz sonra karşı siperden bir ses duyduk. aksanlı bir almanca ile sesleniyordu: ‘radyo’yu biraz açsanıza’!”

İkinci dünya savaşının tüm hızıyla sürdüğü o yıllarda,şarkının sözleri sebebiyle askerlerin moralini bozacağını düşünen Alman propaganda bakanı Goebbels askerlerin savasma motivasyonunu bozuyor diye sarki yasaklanmis ama askerler protestoya baslayinca tekrar yayinlanmaya baslanmis, bunun uzerine alman propaganda bakani goebbels sarkiyi soyleyen lale andersen'i sudan bir sebeple tutuklatmis, fakat binlerce asker hitler'e mektup yazarak kadini serbest biraktirmis.

Cephede,kimbilir hangi şartlarda kimler ne duygularla dinlediler bu şarkıyı.Kışla önündeli lambanın altında son kez gördüğü sevgilsini umutla kaç kadın bekledi.Ayrılıklar ve özlemekler arasında kimbilir kaç gece çöktü insanların üstüne.
Ve kimbilir inssanlar ne zaman öğrenecek savaşın anlamsızlığını...

ve ayrılıklar yaşanmadan kimbilir kaç kişi bilecek sevdiklerinin kıymetini.Ne dersiniz zaman çok geçmeden ve ayrılıklar örtmeden sevgi yolunun üzerini bir telefon kadar,bir nefes kadar yakın ve bir an kadar uzağınızdaki sevdiklerinize sımsıkı sarılmanın ve SENİ SEVİYORUM demenin tamda zamanıdır değilmi?

4 Ekim 2007 Perşembe

Sadece sesimi duydu,gerisi bana kaldı




Sadece sesini duymak istemiştim dedi ve kapattı telefonu...




Saat sabah karşı bişileri bişi geçiyor olmalıydı,benim uykumun en sakin kısmında bir kamyon geçmişti düşlerimin üstünden.Tıpkı birkaç yıl önce kalbimin üstünden geçen tren gibiydi.O zamanda bir yerleri acımıştı kalbimin,

sanki bir parça kopmuş; sonsuza dek kanayacaktı.



Sadece sesimi duymak yetecekti ona,emin olacaktı aklınca iyi olduğumdan.İyi olmam,devam edebilmem ve tek başınada olsa yürüyebilmem ona yetecekti.Kendi tercihim olmayan bir yalnızlıkta teknemin yolalıyor olabilmesi onu rahatlatacaktı.Her sabah beraber kahvaltı ettiğimiz,işe yetişmek için koşturduğumuz,doğacak çocuklarımıza isim biçtiğimiz -doğduklarında
başka başka isimleri tercih ettiğimiz- ve sonra bir gece vakti kaybettiğimiz o eski hayattaki gibi mutlu olacağımı düşünmek yetecekti ona...


Sadece sesini duymak istemiştim dedi ve kapattı telefonu...
Eski hayatlar,eksik hayatlar,yaşanmamışlıklar,yaşanıpta önemsenmeyenler,gidince geliverenler ve geldiklerinde zaten çoktan gitmiş olanlar...Hepsi sıra sıra geçerken gözümün önünden yüzümde ne acı vardı ne öfke.Hiçbirşey...




Ben yine her sabah 6,45 te ayakta olmak zorundayım.sabahın ilk kahvesi dudaklarıma değdiğinde,kulağımda aynı ses yankılanmalı olanca neşesiyle.'Funiculì, Funiculà' Sicilyanın o tatlı neşesi... ve kahvemi ağzımda dolaştırırken içime çektiğim nefes,genzime dolan kahve aroması...arabada çalan müzik,haftasonu gezileri,market listesi,konserler,izlenecek filmler,hep ertelenen işlerhayatın küçük önemsiz hatta kimilerine göre sıkıcı sayılabilecek keyifleri işte bunlar benimle,bunları götüremedi benden...


Sadece sesini duymak istemiştim dedi ve kapattı...Yalan,apaçık yalan.Sadece sesimi değil keyfimide duymak istemişti...Keyifli adam her zaman keyiflidir. Üzülebilir,ağlayabilir,kaybettiğini sanabilir.
Ama her kaybettiğinde mutlaka birşeyler kazandığınıda bilir.

Hayatın keyiflerini yakalamak ve o keyifleri küçükte olsa mutlulukla yaşamak....



Ve gitti...Gecenin kimbilir kaçında saat kaçı kaç geçiyordu bilmiyorum. Ama aklımdan yarın sabahın pazar olduğu geçti,evimdeydim işte bir sabah.gülümsedim,sımsıkı büründüm örtüme uykuya daldım....

14 Eylül 2007 Cuma

Dün gece saat üç suları

Uyandım.Davul sesleri bir gölgenin ayaksesleri gibi geçiyordu sokağımdan.
Kimileri korkar bilirmisin sahur davulcularından.
Çocukları korkutmak için haminnelerin uydurduğu masum yalanlardır,bilinçaltlarını uyaran ve yaşı kırka gelsede insanı korkuya iten...



Uyandım.Düşünmeye başladım,hiçbir zaman dedim hiçbir çocuk böyle korkutulmamalıdedim
Öyle ya benim çocuğum yaramazlık yapmasın diye neden bazı meslek grupları 'öcü' ilan edilsin.
Doktorlar iğne yapar,evsizler çocuk çalar,duvarda duran ağlayan çocuk resmi öcüdür
(Hoştur bugünlerde yıllarca lanetli resim olarak anılan bu resim 'avrupa yakası' dizisindeki burhan Altıntop karakterinin salon duvarında arzı endam eden ÇİKO olarak tanınıyor artık)


Korkularla yoğurulmaya başlar küçük dimağlar ve birgün gelipte erişkin olduklarında daha büyük korkuların esiri bir hayattır yaşamaya çalıştıkları...










Uyandım.Bir derin karanlığı bölerken davulcuların ahenkli sesleri,ben bunları düşündüm.



Sonra uyku tutmadı,yatakta doğruldum bir kahve içmeye karar verdim.
Mis gibi kahve kokusu, doldururken mutfağın içini aklıma kolombiyalı kahve üreticileri geldi.Yoksul kahve işçileri dünyanın en muhteşem kahvesini içiyor,kimbilir ne pişirme teknikleri vardır,ne keyifle içiyorlardır onca yorgunluğun üstüne diye düşündüm.
Demekki keyif yoksul zengin ayırdetmiyor.
Tadına varılacaksa hayatın fırsatı kişi yaratmalıdır sonucuna vardım.
Kahvem bitmişti.Damağımda kahve tadı,pencerenin önünde az evvel gölgelerin ayaksesleri gibi gümbür gümbür karanlıkta kaybolan,davulcuların uzaklaştığı yöne doğru baktım.